Ukrayna

‘Avrupalılar kendileri için var olan bir problemi başkaları için tanımlamıyorlar’

Britanya’da seçilmemiş Rishi Sunak hükümeti Brexit sonrası göçmen sorununu Avrupa’da verili ‘insani hukuk’ çerçevesinde çözmeyi reddederek Ruanda ile yaptığı özel anlaşmayı hayata geçirmeye hazırlanıyor. Sunak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nedeniyle geçen sene göçmen tasarısının durdurulmasına meydan okurken, yargı kararıyla elinin rahatlamasıyla ilk göçmen kafilelerini Ruanda’ya göndermeye hazırlanıyor. Bu hamle AB üyesi İrlanda ile de Londra arasında gerilim yaratmış durumda.

Diğer yandan Ukrayna’daki çatışmada ABD ve AB tüm silah ve mühimmat kaynaklarını seferber etmelerine rağmen adım adım yenilgiye koşarken, en dikkat çekici mesele ‘insan kaynağı’ sorunu. Ve Polonya ile Baltık Cumhuriyetlerinde çatışmalar nedeniyle Avrupa’ya kaçan savaşacak yaştaki gençlerin Kiev yönetimine gönderilmesi tartışmaları başlamış durumda. Ukrayna yönetimi Avrupa’daki vatandaşlarına konsolosluk hizmetlerini ‘zorla geri döndürmeyi’ sağlayacak koşullara bağlarken, Avrupa’nın sığınma ve insan hakları hukukunun işlevleri şimdiden tartışmalı hale geliyor.

Avrupa Birliği’nin ABD ile birlikte dünyaya ‘değerler’ olarak empoze ettiği uygulamalar ile kendi çifte standartlı duruşlarını Londra’da yaşayan gazeteci ve belgeselci Sedat Aral ile konuştuk

‘Avrupa daraldığı zaman kuralları istediği gibi değiştirir’

Sedat Aral’a göre, Batı kendi koyduğu kuralları kendi hareket alanları daraldığında değiştirmekten geri kalmıyor. Birleşik Krallığın (İngiltere) göçmenleri Ruanda’ya gönderme planının hukuken temeli olmadığı halde ısrarla uygulandığını belirten Aral, Avrupa derken konjonktüre, paraya, çıkarlara göre sürekli kuralları değiştiren bir emperyalist sistemin varlığının unutulmaması gerektiğini dile getirdi.

“1948’de koydukları insan hakları kararları, Avrupa’yı daraltmaya başladı. Avrupa daraldığı zaman kuralları değiştirir. Oyunun kurallarını istediği gibi değiştirir. Sonucunda buradaki herhangi bir gazeteye baktığınız zaman, sol görüşlü bir gazetenin 1800’lerdeki nüshalarına bakarsanız köleciler görürsünüz. Aynı gazetelerin şimdiki sayfalarına bakarsanız, Afrikalıların ne kadar iyi olduğundan bahsederler. Yani konjekture göre, paraya göre, çıkara göre sürekli kuralları değiştiren bir emperyalist sistemden bahsediyoruz Avrupa derken. Anglo-Saksonlar ve Avrupalılar aynı tarafta. Şu anki kapışmaları da belli birtakım politik kuralları kimin koyacağıyla ilgili. Yani yeni insan hakları kitabını Avrupa mı yazacak yoksa İngiltere’nin başını çektiği Anglo-Sakson dünyası mı yazacak? Şimdiye kadar olan bütün kuralları Anglo-Saksonlar yazdı. 1945’te Almanya yenildiğinde aslında Avrupa’nın hepsi Anglo-Saksonlara yenildi. Almanya bütün Avrupa’yı işgal ettiği için yenilen taraf aslında Avrupa’ydı. Kuralları da tabii Anglo-Saksonlar koydu. Bu kurallar dar gelmeye başladı şimdi. Ruanda’ya insan göndermekten bahsediyorlar. Hukuki olarak hiçbir temeli yok bunun. Sınır bölgesi değil, sınır ülkesi değil, İngiltere sömürgesi değil. Bir anlaşma yapıyorlar Ruanda ile. İngiltere’ye gelen kaçak göçmenleri Ruanda’ya göndermekle ilgili bir anlaşma yapıyorlar. Bu kanunsuzluğu böyle yaptıklarını söylüyorlar. Karşı çıkabilecek bir güç yok buna. Avrupa bunu durduramıyor. Amerika bunu durdurmayı zaten istemiyor; onların da başka planları var.”

‘Avrupa’nın ne göçmen politikasını en ekonomisini konuşmak zorunda değiliz. Aslında ikiyüzlülüğünü konuşmalıyız’

Aral’a göre Avrupa ve insan hakları kuruluşları, dünyanın başka yerindeki insan hakkı ihlallerinde adeta ortalığı ayağa kaldırırken, aynı olaylar Avrupa’da yaşanınca üç maymunu oynuyor:

“Avrupa’nın veya emperyalist dünyanın geçmişine bakamız gerekiyor. Neydi şimdiye kadar koydukları kurallar? Liberal ekonomi iyidir. Niye iyidir? Başkalarını daha rahat sömürmekten geçiyordu. Kapitalizm çok iyiydi fakat kendi halkına bedavaya ev verirken Türkiye’deki halka evden çıkmalarını söylüyorlardı aynı kurallarla. Biz Avrupa’nın ne göçmen politikasını ne ekonomisini konuşmak zorunda değiliz. Aslında ikiyüzlülüğünü konuşmak zorundayız. Avrupa’nın çok kesif, çok görünür bir ikiyüzlülüğü var. Bu ikiyüzlülüğü maalesef bizim ülkemizde besledikleri insanlarla aşabiliyorlar. Veya bizim gibi ülkelerde. Ama kendi kamuoylarında aşamıyorlar artık çünkü çok bariz hale geldi.

Fransa’da, İngiltere’de, İspanya’da, İrlanda’da, Almanya’da vs. yabancılara karşı saldırılar var. Af Örgütünde bir şey göremezsiniz. Türkiye’de en ufak bir şey olduğunda, Cezayir’de veya Libya’da olduğunda birden Af Örgütü fırlıyor bir yerden. ‘İnsan hakları ihlali yapıldı’ diyorlar. Bugün Avrupa’nın aslında konuşulması gereken şeyi şu: Bizimki gibi ülkelerin artık Avrupa ile, Amerika ile bir işinin kalmaması gerekiyor. Çünkü dost olduğu zaman düşmandan beter ediyorlar. Düşmanken bence daha iyiler.”

‘Avrupalılar kendileri için var olan bir problemi başkaları için tanımlamıyorlar’

Göçmen krizinin küresel bir sorun olduğunu işaret eden Aral, Türkiye’nin de çok zor bir durumda olduğunu hatırlattı. Türkiye’nin AB ile yaptığı geri kabul anlaşmasına atıfta bulunan Sedat Aral, Avrupa’nın baskı grupları aracılığı ile yasadışı göçe karşı çıkanları yaftaladığını ifade etti:

“Aslında Avrupa’nın kimseye söyleyecek lafı yok. Sığınmacı meselesini faşizan yöntemlerle çözüyorlar. Sığınmacıları sınırdan döve döve gönderiyorlar Türkiye’ye. Haftalarca içeride tutup sonra döve döve atıyorlar oradan. Sonucunda şöyle bir şey var: Onlar için var olan bir problemi başkaları için tanımlamıyorlar. ‘Türklerin böyle bir problemi olamaz’ diyorlar. Kendisi için istemediği şeyi Türkiye için isteyebiliyor, para ödeyebiliyor, baskı grupları yaratıyor. Mesela ‘Sığınmacı sayısı çok arttı, Türkiye bunu kaldıramıyor’ dediğimizde hemen bir ‘faşist’ damgası yiyoruz. İyi de, Avrupa bunu her gün binlerle yapıyor. Türkiye bu tuzağa çok fena yakalandı. Bundan çıkış olabileceğini de düşünmüyorum çok fazla. Rakamlar, Türkiye’nin elini boşaltabileceği miktarı çoktan geçti. Gerçekten rakamlara bakıldığında tek bir hareketle yapılabilecek bir şeyden bahsetmiyoruz. Milyonlardan, belki de 15 milyondan bahsediyoruz.”

‘Avrupa’da yenilenmiş bir faşizm görüyorum’

Avrupa Birliği üyesi ülkelerin göçmen botlarını batırmasına dikkat çeken Aral, İngiltere’nin hukuk dışı Ruanda politikasının dahi bunların yanında daha insancıl kalabileceğini de söyledi:

“Şu anda İngiltere nispeten daha hümanist davranıyor. Alıyor gönderiyor. İtalya tekneleri batırıyor. Artık haberleri yayınlamıyor ajanslar. Akdeniz’de hala insanlar ölüyor. Botları batırıyorlar. Ve kimse bahsetmiyor bundan. İspanya’da denize döküyorlar insanları. Geldiğimiz noktada, Avrupa’da yenilenmiş bir faşizm görüyorum. Faşizm orada, bizde değil. İngiltere’de nispeten hümanist bir yaklaşım ile başka bir ülkeye gönderme fikri var. Asıl kirli olan Avrupa Birliği. Libya’daki kampları o şekilde değerlendiriyorlar. Tunus’la aynı anlaşmayı yaptılar. Belki de Sahra Arap Cumhuriyeti’ni tanıma karşılığında sığınmacıları orada iskan etmeyi düşünüyor Avrupa. Pek fazla ülke tanımıyor Sahra Arap Cumhuriyeti’ni. Küba tanıyor. Galiba Rusya tanıyor. Ama asıl orayı tanımak için çöle doğru sürmeye başlayacaklar insanları. Yani AİHM’in Avrupa’da olması, Avrupa Birliği’nin insan haklarıyla bir alakası olduğunu göstermiyor.”

‘Ukrayna’yı Avrupa ve Rusya arasında bölecekler ve bu iş bitecek’

Ukraynalı mültecilerin tekrar ülkelerine gönderilmesinin temel sebebinin ekonomik yük olduğunu kaydeden Aral’a göre Amerika’nın ve İngiltere’nin hedefi, Rusya’yı bölmek ve kaynaklarını ele geçirmek:

“Ukraynalı erkekleri göndermelerinin tek nedeni ‘tamamen duygusal’ olmaları. Çünkü halk tarafından artık istenmiyorlar. İş darlığı, kaynak darlığı ve ekonomik sıkıntılar var. Ukraynalıları çok fazla istemiyor Avrupa. Ukrayna meselesine gelince, Avrupa’daki küçük yayınları okuyorum. Yakın bir gelecekte Ukrayna’nın Rusya ve Polonya arasında paylaşıldığını görebiliriz. Ukrayna’ya iyilik yaptıkları falan yok. Bir derdi ortadan kaldırıp, tekrardan Soğuk savaş sınırını, eski SSCB’den bir parça olarak oraya kurmaya çalışıyorlar. Yani Ukraynalılar aslında yeni soğuk savaş döneminin çizgisi oluyor.

Gittiğim Avrupa ülkelerinde insanların Ukraynalılardan sıkılmaya başladığını gördüm. Bir yıla kadar bunları Boşnaklar, Sırplar gibi geri göndermeye başlayacaklar. Ama son bir kazanım savaşına giriyorlar. Ondan sonra da Ukrayna’yı Avrupa ve Rusya arasında bölecekler ve bu iş bitecek. İngiltere, Brexit’ten beri kaynak darlığı çekiyor. Rusya’nın kaynaklarını ABD ile birlikte istiyorlar. Emperyalistler, Rusya’nın çok fazla kaynağı ve az nüfusu olduğunu düşünerek bu kaynakları almak istiyorlar.”

‘Rishi Sunak’ın seçilerek Başbakan olması, sincapların timsaha dönüşmesine benziyor’

İngiltere’de vatandaşların siyasilere ve partilere olan güveninin ciddi şekilde zedelendiğini vurgulayan Sedat Aral, dünya genelinde demokrasiye olan inancın sarsıldığını ifade etti:

“Hayatım boyunca ilk kez burada yerel seçimlerde oy vermiyorum. Zarfım geldi, yırtıp geri dönüşüm kutusuna attım. Nedeni de şu: Muhafazakarlar gittikten sonra yeni muhafazakarlar gelsin diye mi oy vereceğim? Zaten seçim sonuçlarına da yansıyacaktır bu bezginlik. Benim beklentim, katılım oranı yüzde 60’ın altında kalabilir. İnsanlar bezmiş durumda. Artık politikacı ve demokrasi nefreti başladı. Yani artık demokrasiden insanların bir beklentisi kalmadı. Çünkü önüne yemek koyuyorlar ve onu yemek zorundasınız. Bunu artık çok bariz bir şekilde yapmaya başladılar. İşçi Partisi, Muhafazakar Parti’den ne kadar farklı? İşçi Partisi gelmiyor. Yeni Muhafazakar hareket geliyor. Yeşiller’e bakıyorsunuz. İngiltere’nin güneyinde daha etkinler. Onların da Almanya’daki yeşiller gibi çıkmaları mümkün. CIA’in sol kolu. Yeşilleri Avrupa’da gördüğüm zaman utandım. Bir zamanlar onlardan beklentisi olan birisi olarak utandım. Resmen CIA’de bir masaymış onlar meğerse. Silahlanmadan, nükleer enerjiden bahsediyorlar. Galiba yerele dönmeye başlayacağız. Dünya artık demokrasiyi reddedebilir. Demokrasi artık tümüyle oligarşiler yaratıyor. Gelip gitmeyen adamlar yaratıyor. Rishi Sunak’ın seçilerek Başbakan olması, sincapların timsaha dönüşmesine benziyor. Yani seçilmesi mümkün değil ama şu anda Başbakanlık yapıyor.

Tabii burada savaşa hazırlıktan bahsedilmiyor. Çünkü öyle bir şey dense, Genelkurmay’dan başlayıp alt kademelere kadar yerler bunları. Burada haber dinlediğinizde hiç savaş, saldırganlık vs. yok. Aslında savaş bitti gibi görüyoruz biz. Size duyurdukları farklı. 50 bin tane şey söylüyorlar. Akşam 7 haberlerinden sonra seçim anketlerinde dibi görünce, ertesi gün barış formülleri konuşuyorlar. Savaşlardan insanlar bıktı. Hepimiz bıktık. Baktığınız zaman 50-60 yıllık insanlık kaynakları, birtakım hegemonik aptallar yüzünden savaşlara ayrılıyor. İnsanlar ölüyor. Üstüne sığınmacı problemi yaratılıyor. Şimdi de onu çözmeye çalışıyor. Demokrasi aslında sorun yaratıp o sorun üzerinden çözüm yaratıp para kazanma sistemine dönüştü. Kimse yemiyor bunu artık. Demokrasinin sonu mu geliyor bilmiyorum ama ben meritokrasi tarafına geçmeye başladım.”

‘Yabancıların mal varlığına el koymak Avrupa’nın para bulma kaynağı olabilir’

Batı ülkelerinde Rus mal varlıklarına el konulması yönündeki haberleri yorumlayan Aral’a göre Avrupa bu yola gelecekte de sıklıkla başvurabilir:

“Az önce yabancıların parasına el koyma yöntemini gördüm. Bu, Avrupa’nın ileride para bulma kaynaklarından birisi olabilir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
istanbul escort
istanbul escort
istanbul escort